Türkiye ekonomisi 1950-1960 döneminde büyümüştür. Dönemin ilk yarısında elverişli iç ve dış şartların bir araya gelmesi ve önceki yılların birikimi sayesinde ekonomide küçümsenmeyecek gelişmeler elde edilmiştir.
Dönemin ikinci yarısında ekonomi dış ödeme açıkları ve enflasyon ile yeniden karşılaşmıştır. Bu dönemde sektörlerde büyüme hızı yavaşlamıştır.
İkinci Dünya Savaşından hemen sonra, ülke yeniden sürekli dış kaynak kullanımına başlamıştır.
Fakat bu kaynaklar kendini ödeyecek projelere tahsis edilmemiştir. Alt yapı projelerinin gerçekleştirilmesine veya iç talebi karşılamaya yönelik üretim projelerine aktarılmıştır.
İthal ikamesine gidilerek döviz tasarrufu sağlanması amaçlanmıştır.
Ekonominin dışa bağımlılığı artmıştır. Ekonomi, dış krediler olmadan işleyemez duruma gelmiştir.
1950–1960 döneminde, kamu kesiminin ekonomideki ağırlığının azaltılması arzuları gerçekleştirilememiştir.
Özel kesimin ekonomik kalkınmayı tek başına götürecek kapasitede olmaması, mevcut KİT'in üretim kapasitelerinin genişletilmesini ve yeni KİT'in kurulmasını zorunlu hale getirmiştir.
Bu dönemde Devlet altyapı yatırımlarına ağırlık vermiştir.
Devletin bu faaliyetleri ekonominin kıt kaynakları üzerindeki baskıyı artırmıştır.
Devlet harcamalarının önemli bir kısmını TCMB kaynakları ile finanse etmiştir.
Genişlemeci para ve maliye politikası enflasyonu körüklemiş, ödemeler dengesi açıklarının artmasına neden olmuştur.
1950-1960 döneminin sonlarına doğru bazı çevrelerde ekonominin bir makro plana bağlanması fikri savunulmaya başlanılmıştır. Mevcut Hükümet, 1958 yılında, yatırımcı bakanlıklar arasında koordinasyonun sağlanması için bir Koordinasyon Bakanlığı kurmuştur.
1960 yılında, hükümet değişikliğinden sonra, ekonominin plana bağlanması fikri etkili çevrelerde kabul görünce, planlama bir kurum olarak 1961 Anayasasına girmiştir.
1) Bu dönemde planlamayı savunan kesimlerin başında sivil ve asker bürokratlar gelmektedir.
1950–1960 döneminde bürokratların idaredeki etkinlikleri azalmış, toplumsal prestij kaybına uğramışlardı.
Dönemin sonlarında yaşanan enflasyon sonucu bu kesimin reel gelirinde de düşme olmuştu. Bürokratlar ekonominin kalkınma planlarına bağlanması ile devlet çarkında kaybettikleri itibarlarını kazanacaklarına inanıyorlardı. Öte yandan, Türkiye'de halk arasında özellikle bürokratlar arasında her sorunun yasal düzenlemelerle çözümleneceği kanaati yaygındır.
2) 1950–1960 döneminde sanayiye daha önceki dönemlere göre daha az kaynak tahsis edilmiştir.
Dönemin ikinci yarısında ekonomik istikrarsızlık, kaynakların üretken olmayan spekülatif sektörlere kaymasına neden olmuştur.
Bu gelişmeler sonunda sanayileşme yavaşlamış, sanayi sektörü görece etkinliğini yitirmişti.
Sanayiciler yeniden sanayileşme hamlesinin başlamasını ekonomik istikrarın sağlanmasına bağlıyorlardı. Ekonomik istikrarın da planlama ile gerçekleşebileceği yaygın düşüncesine katılıyorlardı.
3) Türkiye ekonomisinin makro bir planla yürütülmesini isteyen kesimlerden birisi de dış kredi çevreleridir.
1950–1960 döneminde Türkiye'ye kredi açan dış çevreler, açtıkları kredilerin kamu kesimi tarafından etkin kullanılmadığını, bu yüzden Türkiye'nin dış kaynak ihtiyacının azalmayıp arttığını ileri sürüyorlardı. Onlar da alacaklarını zamanında tahsil edebilmek için aktardıkları kaynakların bir plan dahilinde yatırımlara yönlendirilmesini istiyorlardı. Hiç olmazsa kamu harcamalarının bir kalkınma programına bağlanmasını teklif ediyorlardı. Ekonominin plana bağlanması ile alınan krediler daha rasyonel kullanılacak, yabancı sermaye için daha istikrarlı ve güvenilir bir ortam yaratılacaktı.
Bu dönemde plan birçok çevre için her derde deva, her sorunun çözümü için sihirli bir değnek olarak algılanıyordu.
Bu dönem kapitalist sistemi benimsemiş ülkelerde Keynesci politikaların iştahla uygulandığı kamu iktisadi faaliyetlerinin ve demokratik planlamacılığın revaçta olduğu bir dönemdir.
Kalkınma, büyüme konuları ön plandadır. Bu konularla uğraşan iktisatçılar makro büyüme modelleri üretmekte ve hükümetlere önermektedirler.
Yeni gelişen ülkeler için planlı kalkınma modeli modadır.
Bu düşünce ortamında planlama 196 1 Anayasasına girdi. 1961 Anayasası ayrıca Türkiye'de ekonominin karma ekonomik sistem ilkelerine göre yürütüleceğini, bu sistemde kamu ve özel kesimlerin yan yana, birbirlerini tamamlayacak şekilde yer aldığını hükme bağlamıştır. Böylece ekonomik kalkınmada özel kesim, kamu kesimi önceliği tartışmasına son verilmek istenmiştir.
1961 Anayasası hazırlanırken, 1961 yılında çıkarılan bir kanunla Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuştur. Kuruluş, kalkınma planlarını hazırlamak ve yürütmekle görevlendirilmiştir.
Böylece 1962'den itibaren Türkiye'de planlı kalkınma dönemi başlamıştır.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (BBYKP veya kısaca Birinci KP) 1962 yılına yetişmediğinden bu yıl için yıllık program hazırlanmış Birinci KP (1963-1967), 1963'den itibaren yürürlüğe konmuştur.
Birinci KP 15 yıllık uzun vadeli bir planın ilk halkasını oluşturmaktadır.
Türkiye' de planlama süreci kısa, orta ve uzun vadeli planlarla yürütülmüştür.
Kalkınma Planlarının Özellikleri
1962'den sonra uygulamaya konan Beş Yıllık Kalkınma Planları 1930'lu yılların sanayi planlarının aksine kısmi değil, makro planlardır. Ekonominin bütününü kapsamaktadır.
Planda kamu kesiminin iktisadi faaliyetleri doğrudan, özel kesimin iktisadi faaliyetleri ise dolaylı olarak planlanmıştır.
Bu amaçla, destekleme fiyatları, seçici, ayrıcalıklı kredi uygulamaları, prim verilmesi gibi özendirme tedbirleri veya artan oranda vergilendirme, masrafa katılmaya zorlama vb. gibi caydırma tedbirleri uygulamaya konmuştur.
Özel kesim faaliyetlerini dolaylı etkilemenin bir yolu da kamu kesimi harcamalarının (özellikle yatırım harcamalarının) düzeyini ve sektörel dağılımını ayarlamaktır.
Kalkınma planları ekonomik kalkınmanın kısa, orta ve uzun dönemli aşamalarını planlamayı amaçlamıştır.
Planlarda belirli bir yıllık büyüme hızına ulaşma temel amaçtır.
Kalkınma planlarının ekonominin tüm yönlerini kapsaması hususu ekonominin makro büyüklükleri ile ilgili değişkenler arasında karşılıklı ilişkiler kurulmasıyla gerçekleştirilmiştir. Örneğin planlarda temel hedef olan GSMH büyüme hızının gerçekleştirilmesi tahmin edilen marjinal sermaye/hasıla oranları veri iken, belirli oranlarda yatırımların gerçekleşmesine bağlıdır. Yatırımlar da belirli oranlarda iç ve dış tasarrufa bağlı olduğuna göre büyüme hızı bir yandan marjinal tasarruf meyline, öte yandan dış kaynak elde edilmesine bağlanmış olmaktadır.
Kalkınma planlarında ekonomik ve toplumsal yapı veri alınmıştır. Yalnız Üçüncü KP'nda öngörülen hedefler için reform niteliğinde bazı yapısal değişikliklerin gerçekleştirilmesi planlanmıştır.
Bunlar arasında toprak reformu, vergi reformu, eğitim reformu, KİT'nin yeniden organizasyonu sayılabilir
Tüm Kalkınma planlarında sanayileşmeye öncelik verilmiştir. Sanayileşme gelişmeyle özdeş sayılmaktadır. Doğal olarak planların stratejileri de bu doğrultuda belirlenmiştir.
Ancak K.P.'ları 1930'lu yılların sanayi planları gibi tüm ağırlığın sanayiye verildiği dengesiz kalkınma anlayışını terk etmiştir.
Planlar arasında sanayileşmeye öncelik verme konusunda derece farkı vardır. Örneğin, İkinci K.P.'nda sanayileşmeye Birinci K.P, da olduğundan daha fazla önem verilmektedir. Birinci K.P, İkinci K.P.'na göre daha fazla sosyal konulara ağırlık vermektedir. Bu planda kırsal kesimin kalkınmasına, köylerin bulundukları yerlerde geliştirilmesine belirli bir ağırlık vermiştir.
İlk iki planda ölçek ve teknoloji seçimi sorunlarına yeterli açıklık getirilmemiştir. Fakat Üçüncü K.P.'ndan itibaren gerek teknoloji, gerekse sanayide öncelikler konusuna açıklık getirilmiştir; Üretimde kalite ve maliyet yönünden dış rekabete imkân verecek en ileri teknolojilerin kullanılması esastır, denilmektedir.
Kalkınma planları teknik ve metodolojik özellikleri, gelişme anlayışları ile benzer özellikler taşımaktadırlar.
Her plan hazırlandığı dönemin özelliklerini ve hazırlayan siyasi kadronun eğilimlerini yansıtmaktadır.
Kalkınma Planlarının Amaçları
1) Tüm kalkınma planlarında değişmez birinci amaç, milli gelirin (GSMH) yüksek ve istikrarlı bir hızda büyümesidir. GSMH'nın yıllık ortalama büyüme hızı ilk iki plan döneminde %7 olarak hedeflenmiştir. Üçüncü K.P'nda % 7.9 ve Dördüncü K.P'nda %8.2 gibi oldukça yüksek, yıllık ortalama büyüme hızları amaçlanmıştır.
2) K.P.'larının diğer öncelikli bir amacı sanayileşmedir. K.P.'larında dengeli kalkınmadan, söz edilse de, sanayileşmeye her zaman öncelik veren bir yaklaşım hakim olmuştur.
Çünkü sanayileşme toplumun yaşama düzeyini yükseltecek ekonomik büyümenin aracı ve toplumsal ve ekonomik gelişmenin temel şartı sayılmıştır.
Sanayileşme amacı sadece sınai hasılanın artması değil, sanayide yapısal değişikliği de içermektedir. Yapısal değişiklikten anlaşılan, sanayinin tüketim malları sanayinden ara ve yatırım malları sanayilerine doğru evrimi, kullanılan teknolojinin sürekli gelişmesi ve sanayinin teknoloji üretimi için itici güç olmasıdır.
K.P.'larında seçilen sanayileşme modeli ithal ikameci bir sanayileşmedir. Türkiye'de sınai büyümenin temel kaynağı iç talep genişlemesidir. Türkiye'nin ilk üç plan döneminde ihracata dönük bir sanayileşme modeli takip etmesi herhalde çok güç olurdu.
Türkiye 1950-1960 döneminde temel tüketim mallarının yerli üretimi ile iç talebi büyük ölçüde karşılayacak düzeye ulaşmıştı.
Birinci K.P. döneminde dayanıklı tüketim mallarının ithal ikamesi amaçlanmıştır.
Fakat, daha Birinci K.P. döneminden başlayarak sanayileşme sürecinde kamu kesimi ve özel kesim arasında bir işbölümüne ve bütünleşmeye gidildi.
Özel kesim İkinci ve Üçüncü K.P. dönemlerinde daha karlı ve rizikosuz olan dayanıklı tüketim malları aşamasında kalmaya devam edince, ara ve yatırım mallarının ithal ikamesini sağlamak ve ekonominin döviz talebini azaltmak için kamu kesimi, ara ve yatırım malları üretimine yönelmiştir.
Birinci K.P. döneminde plan hedeflerine ulaşmada kamu kesimine daha fazla ağırlık verilmiştir. Planda belirtilen hedeflere ulaşılması için hükümetin daha aktif rol alması gerektiği noktasından hareket edilmiştir. Bu doğrultuda ekonomiye doğrudan müdahaleler ve kamu yatırımları araç olarak kullanılmıştır.
Buna karşılık, İkinci K.P. döneminde, ekonomik hedeflere ulaşmada piyasa mekanizmasına güvenilmesi ve fiyat teşviklerinin kullanılması düşüncesi hakim olmuştur.
Türkiye'de Dördüncü K.P.'nda sınai mallar ihracatının arttırılması üzerinde durulmuştur.
24 Ocak 1980 tarihinde alınan istikrar kararları ve sonrasında gerçekleştirilen ekonomi politikası değişikliği ile ihracatın teşvikine dayanan dışa dönük bir sanayileşme politikası takip edilmeye başlanmıştır.
3) K.P.'larının temel amaçlarından birisi de ödemeler bilânçosu sorununun çözümlenmesi ve dış kaynaklara ihtiyacın hem mutlak hem de nisbi olarak azaltılmasıdır.
Dördüncü K.P.'nda, yakın gelecekte ülkenin dış kaynak ihtiyacının azalmayacağı kabul edilmiş olmalı ki, daha fazla dış kaynak temini için bilinçli bir borçlanma politikası izlenmesi istenmiştir.
4) Ek istihdam imkanlarının oluşturulması planların uzun vadeli hedeflerinden birisidir.
İstihdam veya işsizlik sorunu uzun vadede iktisadi gelişmenin sağlanması ile kendiliğinden çözümlenecek bir sorun olarak görülmüştür.
Ancak planların istihdam sorununa yaklaşımlarında farklılık vardır.
a) Birinci K.P.'nda, açık işsizliğin önlenmesi için kentlere akını, yaratılacak yeni iş imkanları ile dengeli tutacak tedbirler alınacağı ve kırsal kesimde tarım dışı faaliyetlerin çeşitlendirilmesi imkanlarının araştırılacağı ifade edilmektedir. Yani, Birinci K.P.'nın açık işsizliği önlemek için başvurmayı öngördüğü çarelerden birisi kentleşmeyi yavaşlatmak, kırsal nüfusu bulunduğu yerde tutmak için tarım dışı faaliyetleri çeşitlendirmektedir.
Birinci K.P.'nda istihdam sorunu için düşünülen diğer bir uzun vadeli çözüm nüfus planlamasıdır. Ancak bu plan döneminde ne nüfus planlaması ne de kentleşmenin yavaşlatılması konularında somut tedbirler düşünülmemiş, adımlar atılmamıştır.
b) İkinci K.P.'nın da Birinci K.P’nın aksine sanayileşmenin ve kentleşmenin hızlandırılması amaçlanmaktadır. Kentleşme'nin hızlanması ile sanayinin ucuz işgücü temini kolaylaşmış olacaktı.
İkinci K.P. ayrıca istihdam etkisi yüksek olan sektörlere ağırlık verilmesinden ve yurt dışına işgücü gönderilmesi imkanlarının araştırılacağından söz etmektedir.
c) Üçüncü K.P.'nda ise, istihdam sorununun çözümünün kısa dönemde hızlı sanayileşme amacı ile çatışacağı ifade edilmekte, sorun uzun döneme ertelenmektedir.
Kısa dönemde, inşaat ve hizmet sektörlerinde, planın diğer hedeflerini zaman yönünden aksatmamak kaydı ile emek yoğun teknolojilerin uygulanabileceği ifade edilmektedir.
d) Dördüncü K.P.'nın da bu konuda tutarlı somut önerilere rastlanmamaktadır. Bu planda nitelikli işgücünün geliştirilmesi, teknik eleman ve mühendis yetiştirilmesi üzerinde durulmaktadır.
5) 1980 öncesinde uygulamaya konan K.P.'larının hepsinde de toplumda sosyal adaletin yaygınlaştırılması ve gelir dağılımı eşitsizliğinin uygulanacak mali ve sosyal politikalarla azaltılması üzerinde durulmuştur.
Fırsat eşitliğinin sağlanması için uygulanacak politikalardan söz edilmiştir.
Birinci K.P.'ndan itibaren çalışanların sosyal güvenlik ve sendikal haklarının yasaların teminatına alınması amaçlanmıştır.
6. Zaman içinde değişen iktisadi ve siyasi konjonktüre göre başka amaçlarda K.P.'larında yer almışlardır.
Örneğin Avrupa Topluluğuna üye olmak ve ekonomiyi bu doğrultuda düzenlemek. Hatta Üçüncü K.P. Türkiye ekonomisini Avrupa Topluluğuna tam üyeliğe hazırlama stratejisine göre oluşturulmuştur.
7) K.P.’larında, yukarıda açıklanan temel amaçlardan başka, birçok önemli amaca daha yer verilmiştir. Örneğin, bölgesel kalkınma farklarının giderilmesi, kooperatifleşmenin geliştirilmesi, KİT’lerin yeniden organizasyonu, doğal çevrenin korunması, ekonomide verimin yükseltilmesi, sağlıklı kentleşmenin sağlanması vb. amaç sıralanmıştır.
Fakat, bu kadar fazla amacın kıt kaynaklarla nasıl gerçekleştirileceği, bunların nasıl koordine edileceği üzerinde durulmamıştır.
Planların en fazla eleştirilen yönü amaçlarının bolluğu ve fazla iyimser amaçlar tespit edilmiş olmasıdır.
Planlı dönemde ekonomide nicel büyüme ve yapısal değişme
1978'den sonra ekonominin içine düştüğü bunalım iyice ağırlaşmış ve plan uygulaması tamamen etkisiz hale gelmiştir.
Tablo 1'de 1960-1978 döneminde, GSMH ve sektörel hasıla değerleri 1968 fiyatları ile plan dönemleri ortalamaları olarak verilmektedir.
1962-1978 döneminde GSMH 73.3 milyar TL.den 209.8 milyar TL. ye yükselerek %186.2 oranında bir artış göstermiştir.
Tablo 2 GSMH ve sektörel hasılaların büyüme hızlarını plan hedefleri ve gerçekleşen oranlar olarak bir arada göstermektedir.
Her üç plan döneminde de gerçekleşen GSMH büyüme hızları plan hedeflerine çok yaklaşmıştır. 1963–1977 döneminde GSMH yılda ortalama %6. 7 oranında büyümüştür.
Sektörel hâsılaların büyüme seyrine baktığımızda görülen şudur:
Tarım sektöründe gerçekleşen büyüme hızları hep plan hedeflerinin arkasında kalmıştır. 1963-1977 döneminde tarım, yılda ortalama %3.2 oranında büyümüştür.
Aynı dönemde nüfusun yılda ortalama %2.6 civarında arttığı dikkate alınırsa kişi başına düşen tarımsal hasılanın yılda binde 6 oranında çoğalmıştır.
Sanayi ve hizmetler sektöründe gerçekleşen yıllık büyüme hızları plan hedeflerine çok yakındır. Hizmetler sektöründe her üç plan döneminde de büyüme hedefleri aşılmıştır.
Tablo 1 de (b ) rumuzlu ile gösterilen oranlar ekonomik sektörlerin GSMH'daki nispi "paylarını ifade etmektedir. Dönem süresince tarımın GSMH'daki nispi payı düşerken, sanayi ve hizmetler sektörlerinin nispi payları yükselmiştir. Üçüncü K.P. döneminde tarımın nispi payı sanayinin nispi payına gerisinde kalmaya başlamıştır.
Zaman içinde GSMH birleşimindeki bu değişme doğaldır ve sektörlerin farklı büyüme oranlarından kaynaklanmaktadır.
Tablo 1
Tablo 2
Tablo 3
1978’den itibaren ekonomi yüksek oranlı enflasyon, ödemeler bilançosu açıkları, döviz darboğazı, enerji kıtlığı, üretim kapasitelerinin eksik kullanımı ile kendini gösteren bir bunalım dönemine girmiştir.
Sanayi sektörünün yıllık büyüme hızı Üçüncü KP döneminde yılda ortalama % 9.9 düzeyine ulaşmış iken 1978’de % 3.7’ye düşmüştür.
Hizmet sektörünün genişlemesi 1950-60 döneminde başladı, planlı dönemde de devam etti. Birinci ve Üçüncü Plan döneminde plan hedeflerinin üzerinde yatırım yapıldı.
Toplam sabit sermaye yatırımlarının % 50’den fazlası hizmet sektörüne tahsis edildi. Mesela konut ve ulaştırma sektörleri devamlı planlanın üzerinde yatırımları çekti.
Aktif nüfusun temel ekonomik sektörler arasında dağılımı
1960’da tarımın istihdamdaki nisbi payı % 75, sanayinin % 9.8, hizmet sektörlerinin % 15.3’dür.
1980’de tarımın payı % 57.6’ya inmiştir. Sanayi % 16.9, Hizmetler % 24.2’ye ulaşmıştır.
Planlı dönemin başında Türkiye’de ihracat gelirlerinin % 79.3’ü tarım ürünlerinden, % 17.7’si sınai ürünlerden, % 3’ü maden ürünleri ihracatından elde ediliyordu
1978’de ise, tarımın payı % 67.4’e inmiştir. Sınai mallar ihracatının payı % 27.1’e yükselmiştir. 1985’de % 21.6, 1987’de % 18.2’ye düşmüştür.
1980 sonrası İHRACATA DÖNÜK SANAYİLEŞME STRATESJİSİnin takip edilmesiyle ihracatın bileşimi değişmiştir.
Tarımın ekonomideki nisbi ağırlığının azalması bu sektörde yaşayanları nisbi olarak fakirleştirmiştir.
Türkiyede tarımın nisbi ağırlığının zamanla azaldığını söyledik. Gelişmekte olan bir ülkede tarımın nisbi olarak daha düşük bir büyüme hızı ile büyümesi ve GSYİH ya katkısı nın azalması şu sebeplere bağlıdır:
Tarım ürünleri gelir elastikiyeti düşüktür.
Tarımda teknolojik gelişme daha yavaştır.
Uzun dönemde iç ticaret hadleri tarım kesimi aleyhine gelişmektedir.
Ekonomik gelişme ülkenin faktör donatımını değiştirmektedir.
TARIM SEKTÖRÜNDE GELİŞMELER
1963- 1980 arası tarımda işletme sayısı yaklaşık 3.1 milyondan 3.7 milyona, işlenen arazinin yüzölçümü 16.7 milyon hektardan 22.6 milyon hektara yükselmiştir.
İşletme büyüklüğü 5.4 hektardan 6.2 hektara yükselmiştir.
1980 sayımına göre işletmelerin % 52’si yaklaşık 2250 bin işletme 50 hektardan küçük araziyi işletmektedir.
Tarımda küçük işletmelerin yanısıra yarıcılık, marabacılık, kiracılık gibi toprak kullanma biçimleri devam etmektedir.
Tarımda zaman içinde teknoloji düzeyi yükselmiştir. Çünkü sermaye girdileri kullanımında artış olmuştur.
Birinci ve İkinci KP döneminde 1971 sabit fiyatlarla toplam 33.3 milyar TL, Üçüncü KP döneminde ise 1978 fiyatları ile 118 milyar TL sabit sermaye yatırımı yapılmıştır. Bu yatırımların % 45’I toprak ve su kaynaklarının iyileştirilmesine, % 33’ü makine ve ekipman için yapılmıştır.
Türkiye, tarımda modern girdi kullanımı açısından İtalya, Portekiz, Yunanistan, İspanya gibi Akdeniz ülkelerinden geride kalmıştır.
1978 yılında Türkiye’de işlenen 100 hektar alan başına 1.9 traktör, 518 kg. kimyasal gübre düşerken, bu rakamlar İtalya için 7.7 ve 1805, İspanya için 2.2 ve 787, Yunanistan için 3.1 ve 1463’dür.
Tarımda Sermaye Girdileri Kullanımında Gelişmeler
Traktör
(1000 adet)
Biçerdöver
(1000 adet)
Harman makinası
(1000 adet
Kimyasal gübre
(1000 ton
1960
42,1
5,6
2,5
-
1965
54,7
6,5
4,3
802,8
1970
105,9
8,6
14
2217,3
1975
243,1
11,8
41,2
3691,3
1980
434,4
13,9
92,8
5967,5
Tarım üretim bileşiminde Cumhuriyetin kuruluşundan beri önemli bir değişme olmamıştır.
Bitkisel üretimin toplam tarım üretimindeki payı 1962-77 arası yaklaşık % 58-62, hayvansal üretimin payı ise aynı dönemde % 33-38 arasında değişmiştir.
Bitkisel üretim içinde en büyük pay sırası ile tahıl, meyve ve sebzelere, sınai bitkilere, yağlı tohumlara aittir.
1962-77 döneminde tarım ürün bileşimi hayvancılık kesiminin aleyhine gelişmesi uygulanan ekonomi politikası ile ilgilidir. 1972-79 arasında et ve tahılın yıllık ortalama talep artış hızları sırasıyla % 6.4 ve % 2.9, üretim artış hızları ise % 6.2 ve % 5.6 olmuştur.
.
güzel ve sade olmuş teşekkürler.. fakat merak ettiğim bir şey var: bu verilerde yanli yani ideolojik yorumlamalar yok değil mi?
YanıtlaSil1960-1978 arası ekonomimizi istatistiki verilerle açıkladığı için kesinlikle ideolojik yorum yoktur.
YanıtlaSil